Psikolojinin Temel Süreçleri 5 * - TYT AYT 2023 (YKS 2023) Uzaktan Eğitim

Sınavlara CANLIDERSHANE.NET Uzaktan Eğitim ile hazırlanın kazanın

ALGIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
a. Dikkat
İnsanın zihin gücünün herhangi nesne ya da olay üzerinde yoğunlaşmasına dikkat diyoruz. Dikkat, duyumdan bellek ve öğrenmeye kadar tüm bilişsel süreçleri etkileyen bir üst süreçtir. Çünkü dikkatin malzemeleri duyumlar, bellekteki bilgiler ve düşüncelerdir.
b. Psikolojik Durum
Organizmanın içinde bulunduğu ruhsal durumu algılamaya etki eder.
→Keyifli olunan durumlarda öğrenme daha iyi gerçekleşirken sinirli olunan durumlarda öğrenme gerçekleşmeyebilir.
c.  Algıya Hazır Olma
→Kişinin değişik uyarıcılar arasından sadece belli bir uyarıcıya tepkide bulunma hazırlığı içinde olması durumudur.
→Aynı gazeteyi okuyan bir psikologla bir grafiker farklı uyarıcıları algılarlar. Psikolog daha çok psikolojik konular üzerinde dururken grafiker daha çok gazetenin fiziksel görünümü algılar.
d. Geçmiş Yaşantılar ve Deneyimler
→Önceden algılanan nesne ve durumların zihnimizde izleri vardır. Algılama sırasında yeni uyarılar bellekteki izlere göre anlam kazanır.
Örneğin: köpek tarafından ısırılan bir çocuk tüm köpeklere karşı korku tepkisi geliştirir.
e. Güdülenme ve İhtiyaçlar
→Doğal ihtiyaçların eksikliği ve güdülenme derecesi algılamayı etkiler.
Örneğin; aç insan daha çok yiyecek maddeleri, susuz insan ise daha çok içecek maddeleri algılar.
f. Kişisel Özellikler
→Organizmanın cinsiyeti, yaşı, mesleği, ilgi alanı gibi özellikleri algılamayı etkileyen önemli faktörlerdir.
→Bir kayayı jeoloğun algılaması ile antropoloğun algılaması aynı değildir.
g. Çevre
→Organizmanın içinde bulunduğu fiziksel ve sosyal çevre, algıyı etkiler.
→Buzlu bir içeceğin yazın algılanışı ile kışın algılanışı farklıdır.
UYARILMA İHTİYACI VE GÜDÜLENME
Organizmanın yaşaması için hem fizyolojik hem de psikolojik olarak güdülenmesi gerekir.
Güdülenme Süreci
a. İhtiyaç
→Organizmanın eksikliğini hissettiği şeylerdir.
İhtiyaçlar açlık, susuzluk gibi biyolojik; başarılı olma, tanınma, ait olma gibi toplumsal ve psikolojik kökenli olabilir.

 

b.  Dürtü
→ihtiyacı gidermek için organizmada beliren güçtür. Organizmada besinin azalması ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı gidermek için doğan açlık hissine Dürtü denir.
→Dürtülere aynı zamanda fizyolojik güdülerde denir.

c. Güdü (motiv)
→Latincede "hareket etmek” anlamına gelir. Dolayısıyla organizmanın ihtiyacını gidermek için belli bir yönde etkinlik gösterme eğilimi ve isteğine güdü denir.
→Örneğin, açlık bir dürtüdür. Bu dürtü doğrultusunda insanın yemek arama davranışını doğuran organizmayı hazır hale getiren faktör açlık güdüsüdür.
→Kısacası dürtü, organizmanın ihtiyacı hissetmesi, güdü ise ihtiyacı giderme isteğidir.
d. Güdülenme (Motivasyon)
→Dürtü ve güdülerin etkisiyle bir davranışı başlatma, davranışta bulunma ve doyuma ulaşma sürecidir.
→Organizmanın ihtiyacını gidermek için girişimde bulunmasıdır.
→Organizmanın besin ihtiyacıyla başlayıp açlık hissinin duyulması, bu his doğrultusunda hareket eğiliminin ortaya çıkması, yiyecek arama davranışında bulunması, yiyeceğin elde edilmesi ve organizmanın rahatlama süreci motivasyondur.

 

 

 

Güdü Türleri
Fizyolojik güdüler: Açlık, susuzluk, cinsellik, annelik, uyku gibi güdülerdir.
→Birincil güdüler de denir.
→Organizmanın yaşaması, canlılığını koruyabilmesi için doyurulması gereken güdülerdir. Yaşam boyu devam ederler.
→Tüm canlılarda ortaktır.
→Yaşamın ilk yıllarında davranışlar üzerinde etkilidir.
→Çatışma durumunda genellikle sosyal güdülere üstün gelirler
Sosyal ve psikolojik Güdüler: Bireyin psikolojik durumundan ya da bir toplum içinde yaşamasından kaynaklanır. Ait olma, saygınlık, özgürlük, başarılı olma hazzı gibi.
→İkincil güdüler de denir.
→İnsanlara özgü ve toplumsal kaynaklıdır.
→Bireyin benliğini korur ve toplumdaki ilişkilerini düzenler.
→Öğrenmeyle kazanılır ve değişebilir.
→Aynı güdü farklı davranışlara neden olabilir.
→Yüksek değerler söz konusu olduğunda fizyolojik güdülere üstün gelebilir. (Vatan için canımı seve seve verebilirim.)
Fizyolojik güdülerle sosyal güdüler çatışma durumunda genellikle yaşamın ilk yıllarında fizyolojik güdüler etkin olup davranışları yönlendirir. Fakat yaşamın ileriki yıllarında sosyalleşmeyle birlikte sosyal güdüler öne geçerek davranışları biçimlendirebilirler.
Örneğin, açlığını gidermek için ölümü göze almak. Acıkmadığı hâlde yemek davetine katılmak, Sokrates’in fikirleri ve şerefi için ölümü göze alması gibi.

İç Güdü
Hayvanlar tarafından bilinçsizce yapılan kalıtsal ve otomatik davranışlardır. Mesela; örümceğin ağ kurması, tırtılın koza yapması, arının bal yapması gibi.

GÜDÜLENMİŞ DAVRANIŞIN GÜDÜLENMEMİŞ DAVRANIŞTAN FARKI
1-) Güdülenmiş bir davranışta organizma mutlaka harekete geçer.
2-) Güdülenmiş davranışlar belli bir doğrultuya yönelmiştir. Organizma mutlaka amacına ulaşmak ister. Yani güdüler davranışa yön verir.
3-) Güdülenmiş bir davranış seçicidir. Birey güdülendiği konuya daha fazla ilgi duyar ve dikkatini o konuya uzun süre yoğunlaştırabilir (Aynı lokantaya giden aç bir kişi ile susamış kişinin ilgileri farklı olur.).
4-) Güdülenmiş bir davranış, organizmaya enerji verir. Organizmanın etkinliğini artırır.
5-) Güdülenmiş davranış organizmayı aşırı faaliyete yönelttiğinden, güdülenmemiş davranıştan daha yorucudur.

İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ
Maslow, insan güdülerinin evrensel bir hiyerarşisinin bulunduğunu savunmaktadır. Bu ihtiyaçlar (gereksinimler) hiyerarşisine göre; en alt basamaktaki ihtiyaç, kısmen de olsa, giderildikten sonra bir üst basamaktaki ihtiyaç ortaya çıkar. O da giderildiğinde bir üst basamaktaki ihtiyaç ortaya çıkar. Yani bir üst düzeydeki ihtiyacın ortaya çıkabilmesi için, bir alt düzeydeki ihtiyacın giderilmesi gereklidir. Hiyerarşinin alt kısmındaki iki basamak, dürtülere ilişkin fizyolojik ihtiyaçları ve güvende olma ihtiyacını içerir ve bunlar tüm canlılarda görülür. Daha üst basamaklara çıkıldıkça ihtiyaçlar, güdü niteliğini kazanır ve sadece insanda gözlemlenmeye başlar. Hiyerarşinin en üstünde yer alan kendini gerçekleştirme güdüsü, bütün diğer ihtiyaçlar giderilmişse ortaya çıkar. Bu güdü, bireyin kendi potansiyelini tanıması ve bunları açığa çıkarmasıyla ilgilidir. Bu potansiyeller bireyin fiziksel, bilişsel veya duygusal yapısıyla alakalıdır. Maslow, olanaklar sağlandığında, her insanın doğuştan getirdiği gizil güçlerinin farkına varacağını ve eninde sonunda kendini gerçekleştireceğini savunur.

 

DUYGULAR
Duygu, bir olay, kişi ya da nesnenin insanın iç dünyasında ve bedeninde uyandırdığı izlenim ve tepkilerdir.
Psikoloji biliminin ele aldığı temel duygulardan bazıları haz, korku, kaygı, merak, öfke ve saldırganlıktır.
Haz: Psikoloji biliminde tüm olumlu duygular “haz” altında incelenmiştir. Haz, bir dürtü veya güdüyle ilgili hedefe ulaşıldığında ve onun doyumu sağlandığında duyulan histir.
Korku: Gerçek ya da olası bir tehlike karşısında hissedilen duygudur. Olumsuz duyguların başında korku gelir.
Kaygı: Kaygı bir huzursuzluk hissi, nedeni/kaynağı bilinmeyen bir endişe ve korkudur. Birey sürekli bir gerilim, üzüntü ve tedirginlik halindedir. Birey kendini yetersiz bulur ve kendine güveni azalmıştır.
Öfke ve Saldırganlık: Öfke duygusu engellenme, haksızlığa uğrama, başkaları tarafından zarara uğratılma veya uğratıldığını zannetme gibi durumlarda ortaya çıkar. Öfke aynı zamanda gözlem yoluyla öğrenilen bir duygudur. Saldırganlık, genellikle öfke duygusunun kontrol edilememesi sonucunda ortaya çıkan bir davranıştır. Saldırganlık fiziksel ya da sözlü şekilde olabilir.
DUYGULARIN DAVRANIŞLARA ETKİSİ
Duygular, sadece öznel deneyimler değildir; duygular davranışa da yansır. Mesela, duyguları iletmemizde kullandığımız ses duyguların çeşidini yansıtır. Çığlık, korku ve hayreti, gülme mutlu ve keyifli olmayı, iç çekme üzüntüyü yansıtır. Sesin titremesi veya kesik olması kederin, üzüntünün, şiddetli, keskin oluşu ise öfkenin göstergesidir. Duygularımızı sözel olarak kelimelerle de yansıtabiliriz. Fakat kelimeler her zaman duyguları tam olarak yansıtmayabilir. Çünkü duygular kelimelere tam olarak dökülemeyebilir. Duygular mimik ve jestlerle de ifade edilebilir. Kişinin duygularını özellikle göz ve çevresi ile ağız hareketleri yansıtır. Bazı mimik ve jestler tüm kültürlerde aynıyken (evrensel), bazı mimik ve jestler kültüre özgüdür. Mimik ve jestlere beden dili denir.
BİLİNÇ VE BİLİNÇALTININ TANIMI
Bilinç: Kişinin kendisinden ve çevresinden haberdar olmasıdır. Yani kişinin farkında olduğu yaşantılarının bulunduğu bölgeye bilinç denir. Oysa birey bilinçaltındaki nesne ve olayların farkında değildir.
Bilinç Öncesi: Bilinç “farkında olma” demektir. Fakat bilinç, bireyin bellekte depoladığı ama farkında olmadığı çeşitli düşünce ve izlenimleri de kapsar. Birey bilinç öncesindeki bilgilerin farkında/bilincinde değildir, çünkü onlara dikkat etmemektedir. Ancak, gerektiğinde çaba harcayarak bunları bilince getirebiliriz yani hatırlayabiliriz.
Bilinçaltı: Bireyin farkına varamadığı karanlık alandır. Yani bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel olayları içerir. Soluk alıp vermek, biriyle konuşurken aynı anda resim çizmek gibi otomatik süreçler bu bölge tarafından yönetilir. Farkına varılmayan, bastırılan ilkel istekler ve korkular da bu alanda bulunur

 

DİKKAT
Dikkat, bedensel ve ruhsal gücün bir nokta üzerinde toplanmasıdır. Dikkat, nelerin farkına varılacağını ve bilinçte yer alacağını belirleyen süreçtir.
1. Dikkatin Çeşitleri
a) Edilgen Dikkat: Bazı özelliklere sahip olan (büyük, şiddetli, hareketli, farklı, ani, birey için önemli olan) uyarıcılar dikkat çeker. Bu özelliklere sahip uyarıcılarla karşılaştığında dikkat, edilgen (pasif) olarak ona yönelir.
b) Etkin Dikkat: Birey, kendisinden beklenenlere ilişkin olan, yapmak istedikleriyle ilgili uyarıcılara dikkat eder. Dikkat, etkin (aktif) olarak seçtiği uyarıcılara yönelir.
Etkin dikkatin de çeşitleri vardır.
Seçici dikkat: Uyarıcılar arasından bazılarının seçilmesini sağlar. Mesela, pek çok uyarıcı arasından ders anlatan öğretmenin seçilmesi.
Odaklanmış dikkat: Seçilen uyarıcıya dikkatin yoğunlaştırılması yani odaklaştırılmasıdır. Mesela, ders anlatan öğretmene ve anlattıklarına yoğunlaşılması .
Sürdürülen dikkat: Seçilen ve odaklanan uyarıcıya dikkatin bir süre sürdürülmesidir. Mesela, ders anlatan öğretmenin anlattıklarına bir süre yoğunlaşmanın devam ettirilmesi.
Bölünmüş dikkat: Birden fazla uyarıcıya dikkat edilmesi durumudur. Mesela, ders anlatan öğretmenin anlattıklarına dikkat edip aynı zamanda o öğretmenin anlattıklarını not alırken yazdıklarımıza dikkat etme

 

BİLİNÇLİLİK TÜRLERİ
Normal bilinç durumu dışında, farklı bilinçlilik düzeyleri vardır. Bunlar; uyku ve rüya, meditasyon ve hipnozdur.

Uyku ve Rüya: Uyku, organizmanın kendini dinlendirme sürecidir. Uyku halinde bilinç pasif değil, aktiftir. Uyku sırasında beyin tam olarak uyumaz. Bazı uyaranlara karşı duyarlılığını korur.

Uykunun hafif uykudan derin uykuya kadar evreleri vardır.

Uykuda beş dönem görülür.

İlk dördü NONREM (NREM), beşincisi ise REM dönemidir. 1. ve 2. dönemde ise uyku hafiftir, bu dönemde bulunanlar kolay uyandırılabilirler. 3. ve 4. dönemde uyku derindir. Kolay uyandırılamazlar.
NREM dönemlerinde metabolizma yeniden düzenlenir. Bedenin dinlenmesi sağlanır. Bu dönemde iyi uyunamazsa, sabah yorgunluk hissedilir.

REM dönemine uykunun 90-120 dakikalarında geçilir. REM dönemi yetişkinlerde 5-10 dakika iken daha küçük yaşlardaki bireylerde bu süre 15 dakikaya kadar çıkabilmektedir. REM’in toplam süresi uyku süresinin %20-25’i kadardır. REM döneminde uyku hafiftir. Rüyaların büyük bir bölümü (%80) REM uykusunda görülür. Birey REM uykusundan uyandırılınca, büyük bir olasılıkla, rüya görmekte olduğunu söyleyecektir. Normal uyku süresince 5-6 kez REM ve NREM uyku dönemi olur.

Uykunun İşlevi
Uykunun ana işlevi, organizmanın dinlenmesini sağlamasıdır. Uyku ile tüm sistemler otomatik olarak dinlenmeye geçer ve yeniden düzenlenir. Beyin, uykuda da aktivitesini sürdürür; uyanıkken öğrendiklerini ayıklar, gruplar, depolar. Öğrenme sonu uyulması, geriye ket vurmayı azaltacağından öğrenilenlerin daha kalıcı olmasını sağlar. Yani unutmayı yavaşlatır.

Hipnoz, telkin aracılığıyla ortaya çıkan yapay uyku halidir. Hipnoz altındaki kişinin iradesi durur ve kişi hipnozu yapanın kontrolü altına girer. Kendisinin plan yapma, davranış başlatma istemi ortadan kalkar. Yani hareketleri irade dışıdır. Hipnoz sırasında olanlar genellikle sonradan hatırlanmaz.
Hipnoz sırasında kişinin bilinçaltına ittiği arzu ve istekler, bilinçliyken hatırlanmayan şeyler, korku ve kaygılara yol açan olaylar ortaya çıkarılabilir. Bu nedenle psikiyatride bir inceleme tekniği olarak kullanılmaktadır.

Meditasyon: Meditasyon, birçok kültürde ve dinde uygulanan manevi bir arınma tekniğidir. En yaygın uygulandığı yer olan Doğu kültürlerinde meditasyon dinginlik sağlayan bir teknik olarak kabul edilir. Meditasyonun amacı zihin sakinliğine ve ruhsal dinlenmeye ulaşmaktır. Bu sayede birey kendisi ve çevresiyle barışık olmayı öğrenir. Bedeni üzerinde ruhsal denetim sağlayarak gerginlikten ve kaygıdan kurtulmaya çalışır.