Psikoloji Bilimini Tanıyalım 1 * - TYT AYT 2023 (YKS 2023) Uzaktan Eğitim

Sınavlara CANLIDERSHANE.NET Uzaktan Eğitim ile hazırlanın kazanın

PSİKOLOJİYE GİRİŞ
1.PSİKOLOJİNİN KONUSU
Psikoloji, ruh anlamına gelen “psyche” ve bilgi anlamına gelen “logos” kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur.
Psikoloji, insan ve hayvan davranışlarını bilimsel metotla inceleyerek ve açıklayarak genel yasalara ulaşmaya çalışan bilim dalıdır. Araştırmalarını deney ve gözleme dayanarak yapmaktadır.
Psikolojinin konusu organizmanın (insan ve hayvan) deney ve gözlem yoluyla incelenebilen ve ölçülebilen davranışlarıdır.
Davranış: Bir organizmanın gözlenebilen ve ölçülebilen bütün etkinliklerine davranış denir.
Organizmanın doğrudan gözlenemeyen ancak dolaylı yollarla ölçülebilen etkinliklerine zihinsel süreçler denir. Bunlar: zekâ, bellek, algılama, düşünme, öğrenme vb.

2.PSİKOLOJİNİN AMAÇLARI
--İnsan davranışlarını tanımlama
--İnsan davranışlarını anlama ve açıklama
--İnsan davranışlarını önceden kestirme
--İnsan davranışlarını etkileme ve kontrol etme
PSİKOLOJİNİN BİR BİLİM DALI OLMA SÜRECİ

Psikoloji uzun zaman felsefeye bağlı kaldı. Yunan filozoflarına göre psikoloji, insan ruhunu konu alan bir bilgi dalıydı. Platon’a (MÖ 427-347) göre ruh, ancak akılla kavranabilirdi ve beden ortadan kalksa bile ruhun varlığı devam ederdi. Aristoteles (MÖ 384- 322), ruhun bedenin bir işlevi olduğunu savunur. Cisimsel olmayan ruh, bedenin hareketlerini bir amaca doğru yönelten nedendir. René Descartes (Röne Dekart, 1596- 1650), o dönemlerde sinir sisteminin yapısı iyi bilinmediği hâlde davranışı; duyu organları, sinir sistemi ve kaslarla açıklamaya çalışır.
Rönesansla felsefi psikolojisinin konusu “zihin” oldu. İnsan zihni T. Hobbes (1588– 1679), J. Locke (1632–1704), G. Berkeley (1685– 1753) gibi Görgülcü (Empirizm/deneycilik) düşünürler; D. Hume (1711–1776) gibi Çağrışımcı (Davranışçılık) düşünürlerce ele alındı. Bu yaklaşımlar insan zihninin doğuştan boş olduğunu, zihnin deneyimlerle oluştuğunu yani bilginin kaynağının duyumlar olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu düşünürlerin psikoloji bilimindeki uzantısı “psikolojinin sadece gözlenebilen, görülen olayları incelemesi ve öğrenmenin bir türü, olaylar arasında çağrışımlar kurulmasını içerdiği” bilgisidir.
Psikolojinin bir disiplin hâline gelmesi ancak 19. yüzyılda gerçekleşir. Bu yüzyılda tıp, biyoloji, kimya, sosyoloji bilimlerindeki gelişmeler insan davranışlarının bilimsel olarak incelenmesine ortam hazırlamıştır. Ernest Heinrich Weber (Ernst Henrih Veber) ve Gustav Theodor Fechner (Gustav Teodor Fehner), fizik ve matematikteki gelişmeleri ilk defa psikolojik süreçlere uygulayarak deneylerde ışık, ses ve ağırlık gibi objektif olarak ölçülebilen uyaranlar kullanmıştır.
Yukarıdaki gelişmeler, W. Wundt’un (1832–1920) psikoloji bilimi kurmasına zemin hazırlamıştır. Nitekim 1879’da Leipzig’de psikoloji laboratuvarı kurarak psikoloji bilimini kurmuştur. İlk psikoloji deneyleri burada yapılmıştır.

 

3.PSİKOLOJİDE YAKLAŞIMLAR
Organizmanın sergilediği davranışları farklı şekillerde ele alan görüşlere psikolojik yaklaşım, aynı yaklaşımı benimseyen kimselerin oluşturduğu gruplara ise ekol(okul) denir.
a.Yapısalcı (Strüktüralizm) Yaklaşım: Bu ekolün önde gelen temsilcisi Wilhelm Wundt’tur. Yapısalcılar için psikolojinin konusu bilinç ve bilinç olaylarıdır.
Wundt a göre psikoloji bilinci onun yapısını incelemelidir.
W. Wundt, bilinç olaylarını doğa olayları gibi neden-sonuç ilişkisi içinde incelemek istemiştir.
→Bilinç, belirli bir anda aktif olan düşünme, algılama süreçlerinin hepsini kapsar. Organizmanın bedensel ve zihinsel açıdan içinde bulunduğu durumun farkında olmasıdır.
→Bilinç; algı, düşünce, duygu, irade gibi çeşitli ögelerden oluşmuştur. Psikolojinin amacı, bu ögeler arasındaki ilişkileri ayrı ayrı incelemektir.
→İçe bakış veya iç gözlem denilen yöntemi kullanır.
→İçe bakış yöntemi, insanın bir olay veya durum karşısındaki duygu ve düşüncesine dikkat edip bunları ifade etmesidir.

 

b. İşlevsel(fonksiyonalizm) Yaklaşım:
Bu okulun önde gelen temsilcileri William James, John Dewey’dir.
Bu okula göre bilincin yapısıyla ilgili bilgilerin fonksiyonel olması gerekir.
Psikoloji zihnin yapısını değil işlevini araştırmalıdır.
İnsan, değişen çevre koşullarına değişerek uyum sağlar.
Bu nedenle algı, dikkat, düşünme, istem vb. yetiler, bireyin yaşamda karşılaştığı sorunlara ve çevreye uyumuna yardımcı olmalıdır.
Bu yaklaşım zekâyı, çevreye uyum sağlayabilme yeteneği olarak tanımlamıştır.

c. Bütünlük (Gestaltçı) Yaklaşım:
Temsilcileri Max Wertheimer, Kurt Lewin gibi Alman psikologlardır.
Gestaltçılar, insan davranışlarının duyum, dikkat, ilgi vb. öğelerine ayrılarak incelenmesine karşı çıkarlar.

 

KÖRLERİN FİL TARİFİ
Altı tane kör adamı bir filin yanına getirirler. Her birisini filin farklı bir yerine götürürler ve onlardan, elleriyle fili tutmalarını isterler. Sonra da tuttukları bu şeyin “neye benzediğini” tarif etmelerini söylerler. Körlerden bir tanesi, filin kuyruğunu tutmuştur ve şöyle söyler:
“Fil bir halata benziyor.”
Bir diğeri, filin hortumunu tutmuştur ve şöyle söyler:
“Fil, iri bir yılana benziyor.”
Üçüncüsü, filin dişlerini tutmuştur ve şunları söyler:
“Fil, bir mızrağa benziyor.”
Dördüncü kör, filin gövdesini tutmuştur, o da şunu söyler:
“Fil, bir duvara benziyor.”
Beşinci kör, filin kulağını tutmuştur ve şöyle söyler:
“Fil, büyük bir yelpazeye benziyor.”
Altıncı kör ise, filin bacağını tutmuştur ve şunları söyler:
“Fil, bir ağaca benziyor.”
Hepsi, filin farklı bir özelliğini dile getirmişler.
Zihinlerinde filin bütünsel bir resmi olmadığı için elleriyle deneyimledikleri şeyin “ne olduğu” konusunda hiçbir fikirleri bulunmuyormuş.
Elde ettikleri verileri, yaşamış olduklarından oluşan hatıralarına göre değerlendirip tarif etmek zorunda kalmışlar.
Bu nedenle de yapmış oldukları bu tecrübeler (filin farklı parçalarını tutmak) ve bunlara bağlı olarak yaptıkları değerlendirmeler hem bir anlam taşımamış hem de birleştirdiklerinde filin doğru bir tarifini veremedikleri için de hatalı olmuştur.
Bir uygulamada doğru bilgiye ulaşmak için bütüncül yaklaşım şarttır. Eğer bütüncül yaklaşım içinde olamazsanız körlerin fil tarifi gibi yanlış sonuçlara varmanız muhtemeldir.

 

Davranışlar onu ortaya çıkaran tüm etkenlerin toplamı değil bir sentezidir.
Bir bütün olarak incelenmelidir. Algılama, düşünme, öğrenme gibi zihinsel süreçlerin bir bütün halinde incelenmesi gerektiğini savunurlar.
d. Davranışçı (Bihevyorizm) Yaklaşım:
Bu ekolün önde gelen temsilcilerinden bazıları şöyledir: İ. Pavlov, Thorndike, Watson ve Skinner.
Bu ekole göre psikoloji organizmanın gözlenebilen davranışlarını, tavırlarını ve hareketlerini incelemelidir.
Böylece psikoloji, konusuna giren olayları yönlendirebilir ve denetleyebilir. Davranışçılar organizmanın iç yaşantılarıyla ilgilenmezler.
Davranışı uyarıcı-tepki (U→T) ilişkisi içerisinde inceler.
Bu bakımdan deney ve gözlem yöntemini kullanır.
e. Psikodinamik (Psikanaliz) Yaklaşım:
Bu yaklaşımın kurucusu Sigmund Freud’dur. Temsilcileri; Horney, Jung ve Adler’dir.
Bilinç: Kişinin o anki yaşantısının ve davranışlarının farkında olmasıdır. Algı ve bilgilerin açık seçik ilendiği bir alandır.
Bilinç Öncesi (Bulanık Bilinç): Çok rahatsız edici olmayan anıların, bazı isim ve duyguların barındırıldığı alandır. Bilinenlerin saklandığı bir depo gibidir.
Bilinçaltı: Tamamen bastırılan, hatırlanması ruh sağlığını bozabilecek bazı yaşantıların, çocuklukta yaşanan çatışmaların, saplantıların bulunduğu alandır.
→Bu alanda yer alan bilgilerin hatırlanması oldukça zordur.
İnsan başından geçen ve hoş olmayan olayları zaman geçtikçe unuttuğunu zanneder. Aslında bunlar bilinçaltına gizlenmekte ve davranış bozukluklarının kaynağını oluşturmaktadır.
Davranış bozukluklarının nedeni olan bilinçaltındaki yaşantı, duygu ve düşüncelerin bilinç düzeyine çıkarılarak çözümlenmesi yöntemine psikanaliz tedavi yöntemi denir.

 

f. Hümanistik (İnsancıl) Yaklaşım:
Önde gelen temsilcileri A.Maslow’dur ve Carl Rogers’tir.
→İnsanı temel alan ve insanı merkeze koyan bir yaklaşımdır.
→İnsan ancak özgür eylemlerle tüm yeteneklerini ortaya çıkartabilir ve kendini gerçekleştirebilir.
→İnsanın fizyolojik ihtiyaçları (açlık-susuzluk)kadar, sosyal ihtiyaçlarını da (sevgi-saygı-güven) ön plana çıkarır.
→Deneysel ve psikoanalitik yöntemleri reddeder. Bunun yerine sevgi, gözlem ve iç gözlem yöntemlerini kullanırlar.

g Biyolojik Yaklaşım:
Önde gelen temsilcisi Adolf Meyer’dir.
→Bu ekole göre insan davranışlarının kökeninde organizmanın biyolojik özelliklerinin etkisi vardır.
→Davranışın kaynağını bulabilmek, ruhsal bozukluk ve hastalıkların oluşumunu anlayabilmek için organizmanın biyolojik yapı ve işlevlerini anlamak gerektiğini ileri sürer.
→Sonuç olarak beynin yapısı ve işleyişi ile davranış arasında sıkı bir ilişki olduğunu ortaya çıkarmıştır.
h. Bilişsel Yaklaşım:
Önde gelen temsilcisi Jean Piaget’ tir.
→Bu ekole göre biliş (zihin) dünyayı tanıyabilen ve anlayabilen bir etkinliktir.
→İnsan davranışlarının kökeninde bilinç, dikkat, algı, bellek, düşünme gibi zihinsel etkinlikler vardır.
→Bu yaklaşım, davranışın oluşumunda davranışsal yaklaşımın aksine organizmanın bilişsel süreçlerin aktif olduğunu savunur.

 

5.PSİKOLOJİNİN ÖLÇÜT VE AMAÇLARI
Psikoloji biliminde davranışlar, bilimsel ölçütlerle bilimsel amaçlar doğrultusunda ve bilimsel yöntemler kullanılarak incelenir.
Psikolojinin temel ölçütleri gözlenebilirlik ve ölçülebilirliktir.
Gözlenebilirlik: Bilimlerin ele aldığı olayların gözlenebilir olması gerekir. Günümüzde psikoloji, davranışı ve davranışların altında yatan süreçleri bilimsel olarak inceleyen çalışma diye tanımlanır. Çünkü davranışların altında yatan bazı süreçleri doğrudan gözleme olanağı yoktur ama organizmanın davranışları gözlenerek onların varlığı saptanabilir.
Ölçülebilirlik: Doğrudan veya dolaylı gözlenebilen bir olayın veya durumun sayılarla (puanlarla) betimlenmesidir.