ATATÜRK İlkeleri ve TÜRK İnkılabı 2 * - TYT AYT 2023 (YKS 2023) Uzaktan Eğitim

Sınavlara CANLIDERSHANE.NET Uzaktan Eğitim ile hazırlanın kazanın

YÖNETİM ALANINDA İNKILAPLAR
Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922): Saltanatın kaldırılmasıyla, milli egemenliğin gerçekleşmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır. Ayrıca lâikliğin yerleşmesi noktasında ilk adım atılmıştır. Bu arada saltanatın kaldırılma sebeplerinden biri de, itilâf devletlerinin Lozan'da ikilik çıkarma planlarını akim bırakmaktır.
Cumhuriyetin İlânı (29 Ekim 1923): Cumhuriyetin ilanıyla; Yeni Türk Devleti'nin yönetim şeklinin Cumhuriyet olarak belirlendi. Rejiminin adı konarak, bu konudaki tartışmalar sona erdirildi. Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı,  İsmet Paşa ilk başbakan, Fethi (Okyar) Bey de ilk TBMM başkanı oldu. Devlet başkanlığı sorunu çözüldü. Meclis hükümeti yerini kabine sistemine bıraktı.
Ankara’nın Başkent Olması ( 13 Ekim 1923)
Saltanatın kaldırılmasından sonra başkentin neresi olacağı sorunu ortaya çıktı. İstanbul’un savunulmasının zor olması, Ankara’nın daha güvenli olmasından dolayı milli mücadelenin merkezi Ankara’nın başkent olmasına karar verildi.13 Ekim 1923’te TBMM’de çıkan kanunla Ankara, resmen Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti oldu.

Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923): Cumhuriyetin ilanıyla; Yeni Türk Devleti'nin yönetim şeklinin Cumhuriyet olarak belirlendi. Rejiminin adı konarak, bu konudaki tartışmalar sona erdirildi. Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı,  İsmet Paşa ilk başbakan, Fethi (Okyar) Bey de ilk TBMM başkanı oldu. Devlet başkanlığı sorunu çözüldü. Meclis hükümeti yerini kabine sistemine bıraktı.
Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924): Hilafetin ilgasıyla; Monarşik rejim taraftarlarının sığınabilecekleri tek güç ortadan kaldırıldı. Çağdaşlaşma yolunda çok önemli bir adım atıldı. Laiklik yolunda çok önemli bir engel aşıldı. İnkılâplar için elverişli bir ortam sağlandı. Ümmetçilik arayışları sona erdi.
Aynı gün içinde, Şer'iye ve Evkaf Vekâleti kaldırılırken,  yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti kaldırılarak, yerine kurulan genelkurmay başkanlığı ile askere siyaset yolu kapatıldı
Çok Partili Hayata Geçiş Denemeleri
9 Eylül 1923'te Cumhuriyet Halk Fırkası kuruldu. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin devamı olan fırkanın başkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçildi. Bu arada yapılan seçimlerle, ikinci grup mensupları meclisten tamamen uzaklaştırılmış oldu.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası:  Mustafa Kemal Paşa,  mecliste demokrasinin yerleşebilmesi için yeni bir partinin kurulmasını gerekli görüyordu. Cumhuriyet rejiminin yerleşebilmesi için başka partilerin varlığı ve hükümetteki partinin denetlenmesi gerekiyordu. Nitekim 17 Kasım 1924'te Kazım Karabekir ve arkadaşlarınca Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Fakat İngiltere'nin kışkırtmaları, yeni rejimden rahatsızlık, hilafet ve saltanat özlemi gibi sebeplerden beslenen Şeyh Sait İsyanı ile bu parti kapatılacaktır. Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat 1925'te Diyarbakır'da başladı. İsyancıların amacı Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmak ve Osmanlı devlet düzenini geri getirmekti. İsyan kısa sürede Erzurum, Elazığ, Muş, Bitlis gibi doğu illerinde yayıldı. Ali Fethi Okyar Hükümeti isyanın bastırılmasında başarılı olamayınca istifa etti. Yeni hükümeti kuran İsmet Paşa aldığı askeri ve siyasi önlemlerle isyanı bastırdı. Bu isyan sonucunda Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarıldı, demokratik haklar kısıtlanmak zorunda kalındı. Çok partili hayata geçiş projesinin ilk denemesi başarısızlıkla sonuçlandı. Ayrıca Musul-Kerkük fırsatı kaçırılır.
Serbest Cumhuriyet Fırkası: 12 Ağustos 1930'da Mustafa Kemal Paşa'nın onayıyla Fethi Okyar bu partiyi kurdu. Bir süre sonra teşkilâtlar oluşturmaya başladı. İşte bu esnada inkılâplara karşı olanlar partiye girmeye başladılar. Bir süre sonra inkılâplar, hükümet ve lâiklik aleyhine gösteriler ortaya çıktı. Fethi Bey'in kontrolünden çıkan olaylar, kendisini Mustafa Kemal Paşa ile karşı karşıya getirdi. 18 Aralık 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası kendi kendini feshetti. Böylece ülkemizde cumhuriyetin ilânından sonraki çok partili hayata geçişteki ikinci deneme de başarılı olamadı. Bütün bunların sonucunda ülkemizde çok partili hayat ancak 1946'da başlayacaktır. SCF'nin kendini feshinden sonra Menemen Olayı yaşandı. Bu olay, partinin kapatılmasının ne kadar yerinde bir davranış olduğunu gösterir.
HUKUK ALANINDA İNKILAPLAR
Medeni Kanun'un Kabulü: TBMM, 17 Şubat 1926'da yeni Medeni Kanunu kabul etti. Bu kanun 6 Ekim 1926'da yürürlüğe girdi. Böylece; Kadın-erkek eşitliği sağlandı. Kadınlara istediği mesleğe girme hakkı tanındı. Evlilik, devlet kontrolü altına alınarak resmi nikâh zorunluluğu getirildi. Tek eşlilik zorunluluğu getirildi. Mirasta kız ve erkek çocuklar arasında eşitlik sağlandı. Kadınlara mahkemede tanıklığın önü açıldı. Bütün bunlardan başka kabul edilen kanunlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm yurttaşlarına uygulanır hale getirilerek hukuki olarak vatandaşlar arasında din ve mezhep farkı gözetilmedi. Patrikhane ve konsoloslukların mahkeme kurma yetkileri de sona erdi. Hukuk birliği sağlandı.
1930'da kabul edilen Belediye Kanunu ile kadınların belediye seçimlerine katılmaları sağlandı. 5 Aralık 1934'te kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı. Böylece Türk kadını hukuk alanında tam olarak erkeklerle eşit oldu.
EĞİTİM ve KÜLTÜR ALANINDA İNKILAPLAR
Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924): Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla, bütün eğitim kurumları milli eğitim bakanlığına bağlandı. Azınlık ve yabancı okulların dini ve siyasi amaçlarla öğretim yapmaları önlendi. Yabancı okulların ders programlarına Türkçe kültür dersleri kondu ve bu dersler Türk öğretmenler tarafından okutulmaya başlandı. Medreseler kapatıldı. Eğitimin lâikleşmesi noktasında ilk adım atıldı.

Lâtin Harflerinin Kabulü (1 Kasım 1928): Böylece, Batı dünyası ile yakınlaşma yolunda önemli bir adım atıldı. Çağdaşlaşmada önemli bir engel oluşturan yazı meselesi çözüldü. Okuma – yazma oranı sürekli artarken, basılan kitap sayısında da büyük bir artış meydana geldi.
Türk Tarih Kurumunun Kurulması: Tarih konusunda araştırmalar yapmak üzere Türk Tarih Kurumu kuruldu (15 Nisan 1931). Türk Tarih Kurumu'nun kurulmasıyla milli tarih anlayışı yolunda önemli bir adım atıldı.
Türk Dil Kurumunun Kurulması (12 Temmuz 1932): Bu inkılap, Türkçeyi, Osmanlıların halk tarafından benimsenmemiş kelime ve kurallarından arındırmak, yabancı kelimeler yerine halk arasında kullanılan ya da yazılı kaynaklarda yer alan yeni kelimeler türetmek, Türkçenin zenginliğini ortaya koymak, Türkçenin bilim dili konusunda da gelişmesini sağlamak amaçları güdülerek gerçekleştirilmiştir.
Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'nun kurulması milliyetçilik ilkesi doğrultusunda yapılmıştır.
TOPLUMSAL ALANDA İNKILAPLAR
Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925): 30 Kasım 1925 tarihinde çıkarılan bir kanunla tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı. Böylece Türk toplumunun çağdaşlaşması ve lâikleşmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır. Yine aynı kanunla "şeyhlik, dervişlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, efendilik, postnişinlik, türbedarlık" gibi unvanlar kaldırılmıştır.
Kılık – Kıyafet İnkılabı: 25 Kasım 1925 tarihinde Şapka Kanunu çıkarıldı. 1934 yılında çıkarılan bir kanunla da hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun din adamlarının mabetler ve ayinler haricinde dini kıyafetle dolaşmaları yasaklandı.
Ölçülerde ve Takvimde Değişiklik:  26 Aralık 1925 tarihinde çıkarılan bir kanunla çağdaş dünyanın kullandığı Miladi Takvim kabul edildi. 1 Ocak 1926'dan itibaren de uygulandı. Yine aynı tarihte uluslararası saat kabul edilerek gün, gece yarısından başlatıldı ve yirmi dört tane saat birimine ayrıldı.
1931 yılında kabul edilen bir kanunla metre ve kilo sistemi getirilerek ticaret ve ekonomi alanlarında işlemler kolaylaştırıldı. Yurdun her tarafında düzenli bir ölçü sistemi kuruldu. 1935 yılında alınan bir kararla pazar günü hafta tatili olarak benimsendi.
Soyadı Kanunu'nun Kabulü (21 Haziran 1934): Kişilerin toplumsal hayatta kolaylıkla tanınmaları amacıyla 21 Haziran 1934'te Soyadı Kanunu kabul edildi. Bu kanuna göre her aile bir soyadı alacak, soyadları Türkçe olacak, rütbe, memurluk, yabancı ırk, millet adları ile ahlâka aykırı ve gülünç kelimeler soyadı olarak kullanılamayacaktı. 1934 yılında çıkarılan diğer bir kanunla "ağa, hacı, hoca, hafız, hoca efendi, bey, paşa, hanım, hanımefendi" gibi eski toplum zümrelerini belirten unvanlar kaldırıldı.
EKONOMİ ALANINDA İNKILAPLAR
İzmir İktisat Kongresi (18 Şubat – 4 Mart 1923):  Bu kongrede, Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dallarının kurulması, küçük imalattan süratle fabrikaya geçilmesi, özel sektörce yapılamayan teşebbüslerin devletçe gerçekleştirilmesi ve özel teşebbüse kredi sağlayacak bir devlet bankası kurulması gibi kararlar alındı.
Milli Ekonominin Kurulması: 17 Şubat 1925'te çıkarılan bir kanunla aşar vergisi kaldırılarak yerine arazi vergisi konuldu. Böylece köylünün rahatlaması sağlanmıştır. köylüye yardım etmek amacı ile tohum ıslah istasyonları, numune çiftlikleri kuruldu. Traktör kullanılması teşvik edilerek ucuz alet ve makina dağıtıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu. Yüksek Ziraat Enstitüleri açılarak tarımla ilgili bilimsel araştırmalar yapılmasına imkân hazırlandı. Tarım faaliyetlerini geliştirmek ve çiftçilere kredi kolaylığı sağlamak amacıyla Ziraat Bankası geliştirilerek kredi imkânları artırıldı.
Sanayi: Sanayi kuruluşlarını teşvik amacıyla 28 Mayıs 1927'de "Teşvik-i Sanayi Kanunu" çıkarıldı. Bu kanunla özel teşebbüse yatırım yapmada pek çok kolaylıklar sağlandı. 1929 yılından itibaren gümrük tarifelerinin yükseltilmesi de, memleketimizdeki sanayii dış rekabette korumayı amaçlamıştır. Yeni devletin kuruluşundan 1933'e kadar geçen dönemde sanayileşme istenilen seviyede gerçekleşmemiştir. Bunda, 1929 Dünya ekonomik bunalımı, özel sektörün yetersizliği, teknik eleman sayısının azlığı, gelir seviyesinin düşük olması gibi durumlar etkili olmuştur.
Sağlık Alanındaki Gelişmeler: Numune Hastaneleri, sağlık ocakları ve doğumevleri açıldı. 1928’de Hıfzıssıhha Müessesesi Kuruldu. Hıfzıssıhha Kanunu çıkarıldı ve kolera, veba, tifo,tifüs, zehirlenme, çiçek, difteri gibi hastalıklar ücretsiz tedavi edilmeye başlandı. 1877’de Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti olan ve 192’te Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne dönüşen sağlık ve yardım kuruluşuna Atatürk tarafından Kızılay adı verildi.